Yaşar Kemal, sessizce aramızdan ayrıldı. Bir ay hastanede, yoğun bakımda kalarak dostlarını, sevenlerini adeta vedalaşmaya ve yokluğuna hazırladı. Şimdi yas zamanı. Bu, hem Anadolu’nun, hem de edebiyatımızın yası.
Orta
okuldan terk, “romancı olan ilk köylü” yazarımızdı. Nadir Nadi’yle görüşüp iş
istemek için bir ay kapısında bekleyen o yoksul gencin aklındaki neydi? Niçin
yazarlığa böylesine istekliydi? Yıllar boyu Torosların köylerini, Çukurova’yı, Anadolu’yu
karış karış gezip halk hikayelerini, yaşanmış olayları, türküleri, ağıtları,
tekerlemeleri ve manileri kağıda geçiriyor.. Anadolu’nun sesini hiçbir karşılık
beklemeden kağıda geçerken amacı neydi?
Bu topraklardaki bastırılmış nice
isyanın, bitmeyen direnişlerin, ezilmişlerin, sömürülenlerin, hakkı
yenilmişlerin ve yoksulun ahını niçin umursadı? Kesilen ormanların, kökü
kurutulan çiçeklerin, soyu tüketilen kuşların ahını?
Toprak ah ettikçe, orman ah ettikçe, ağaç ve kuş
ah ettikçe, insan ah ettikçe, sanki o ah gidip Yaşar Kemal’i buluyor, onun kaleminden
kağıda akıyordu.
Acı, bilinçten geçince, yaşama sevincine, yıkılan medeniyetimizin
savunmasına, iradeye ve dirence dönüşecekti.. Kağıttan akan sorunlar, topluma diriliş,
kendini yenileme fırsatı verecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder