Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin annesi Hayme Hatun’dur. Hayme Hatun’un türbesi İnegöl - Domaniç’tedir. Sultan Abdülhamid Han, Hayme Hatun’un türbesini büyük bir özenle tamir ettirmişti. Pencerelerine atlas perdeler çekti. Zeminine de Hereke dokuması muhteşem bir halı döşetti.
Recep Şükrü Apuhan, “Batı'nın Darağacında İsyan”[1]adlı kitabında ilginç bir olay anlatır:“Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde, İnegöl ilçe teşkilatı yöneticileri, türbedeki o muhteşem halıyı partinin ilçe binasının kapılarına paspas yapmış. Atlas perdeler de kaymakamlık binasında kullanılmış.” Batıcılık, tabana inince bu görünüme bürünür.
Burada, Ord.Prof. Ebül’ula Mardin’in Londra’da British Müzesi’ne yaptığı ziyareti de anlatayım: “Müzede ilk defa, Sultan Fatih’in bulunduğu kısmı görmeyi tercih ettik. Şarka ait kısımlar gördük. Orada, mihraptan ziyade şömineye benzeyen bir eserin altında “Çinili bir Türk camiinde mihrap” diye yazıyordu. Sonra minyatürler kısmına girdik. Türk minyatürlerini, İran’a atfetmişlerdi. Bir yerde de,güzel cildli Mesnevi: Mevlana Celaleddini Rumi’yi İranlı göstermişler. Bizim Türk halılarını İran halısı diye işaret etmişler.
Oğlum Yusuf’a dedim ki: ”Müze müdürüyle görüşmemiz lazım.” Müdür bir başka binada imiş. Müdür muavinini bulup bunları anlattım. ”Sizin mihrap dediğiniz şey, yatak odasındaki ocaktır. Bu minyatürler, Türk minyatürleridir, keza bu halılar Türk halısıdır. Fakat bunlar neyse, asıl Mevlana Celaleddin Rumi’ye İranlı demişsiniz ki, bu çok mühim bir hata.”
“Ama dedi, Mesnevi Farisi yazılmıştır.” Ona ” Ebussuud Efendi Türk müdür?” dedim. “Evet” dedi. “Ama dedim, en güzel esri Arapça yazılmıştır. Sizin kütüphaneniz zengindir. Orada görürsünüz ki Osmanlı Padişahları Türkçeyi yalnız ültimatom olarak kullanmışlardır. Sultan Fatih’in yalnız Uzun Hasan’a yazdığı mektup Türkçedir.”
Böylece, müdür muavini benim iddialarımın sağlam temellere dayandığını görünce, kendi tereddütleri hakkında da bazı şeyler sordu. Elimi sıkarken ”Siz veya dostunuz tekrar buraya geldiğinizde bütün bu yanlışların düzeltildiğini göreceksiniz.” dedi.
Oğlum Yusuf birkaç sene sonra bana malumat getirdi. Muavin bey kendisine izahat etmiş, bütün yanlışlıklar düzeltilmiş. O cami mihrabı dedikleri Keçicizade Fuat Paşa’nın Beyazıt’ta yanan konağının yatak odasının ocağı imiş.”
İki olay, üç görüş, üç anlayış.. İstanbul Müslümanlığı, Hıristiyan Batılılar ve Kemalist Batıcılar, bu iki olayda Osmanlı mirasında tartılıyor. Kemalist Batıcılar, Osmanlı mirasına Batılılar kadar saygı duyabilse, Türkiye kendine gelecek ve yolunu çizebilecektir.
[1] Timaş, İst/1989 s.50
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder