Osmanlı’nın zaferleri de, hezimetleri de İslam milletinin hanesine boş yere yazılmıyor. Osmanlı, hanedanın dünya devletleri çevresinde kuru bir egemenlik iddiası değil, İslam milletinin Batı karşısında son beş yüz yılda kurduğu en büyük sosyal/siyasal sistemin, daha doğrusu İslam medeniyetinin son atılımının adıdır.
Bizans’ı tarih sahnesinden kaldıran Osmanlı’nın, modern Batı’ya (İngiliz, Fransız, Alman ve Rus) yenilmesi, başka bir güç çıkmadığından İslam medeniyetinin çökmesine yol açtı. Batı’nın barbarca sürdürdüğü dünya hakimiyeti, insanlık için de, İslam milleti için de tam bir bozgun oldu.
Dünya güçleri tarafından koskoca İslam coğrafyası 50’nin üzerinde bölgesel yönetime bölündü. İslam ülkesi azınlıklara dayalı baskıcı yönetimlerle bugünlere geldi. Müslüman toplumlar, batıcılar ve Müslüman halklar olmak üzere çift kutuplu hale getirildi. İslam milleti, maruz kaldığı modernleşmeyle, gelenekleri ile modernite arasında sıkışıp kaldı. İslam toplumları sosyal şizofreni geçiriyor. Ulus devlet projesine dayalı modern hayat ve Müslüman insanın sekülerleştirmeyi hedefleyen ulusalcı ve laikçi despotik rejimler, İslam coğrafyasına sentetik bir aşıydı, tutmadı.
İslam dünyası ne zaman kendini bulma, kendi medeniyetini inşa sürecine girse, hemen dünya güçleri müdahil oluyor. Modernleşme deneyimleri ne kadar farklı olursa olsun İslam milletinin kurucu unsurları olan Arap, Fars, Kürt ve Türk halkları kendi içlerinde bile parçalayıcı, çatıştırıcı zihniyetlere düşürüldü; bölücü, yıkıcı kimlikler haline getirilmek isteniyor.. Sonuçta despotik rejimler bir bir yıkılırken; medeniyeti tahrip edilmiş, kendi varoluş duygusundan, mahşeri vicdanından uzak kalmış bir coğrafya kaldı. Dış güçler, müdahalelerle her türlü aidiyeti yıpratmakta, inkarcı, dışlayıcı, çatışmacı eğilimleri canlandırarak sosyal çatlakları büyütmektedir.
Ne Araplar içine düşürüldükleri milliyetçilikten ve sosyalistlikten bir hayır gördü, ne de Farslar, Türkler ve Kürtler. Batıcılık, yol açtığı derin etnik ya da mezhebi ayrılıklarla Arapları da, Farsları, Türkleri ve Kürtleri de paramparça etti. Anlayışlarında oluşan hasarlar, askeri, siyasal ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte her bir halkın kendilerine olan güvenlerini yok etti. Azınlıklara dayalı totaliter bölgesel yönetimler yıkılıp büyük halk kitleleri hak aramaya başlayınca, kaos ve çatışma siyaset sahnesine dönüş yaptı.
Osmanlı demek, İslam devleti ve medeniyeti demek; İslam milleti için birlik, düzen, güç ve küfür milleti karşısında üstünlük demek.. Günümüzde İslam ülkesinde madden ve manen köleleştirilmiş, karmaşaya ve çatışmaya düşürülmüş Müslüman halklar iki seçenek arasındalar: İslam devleti ile batı (ABD ve Avrupa’nın öncülüğünü yaptığı küresel, kapitalist, kafir güç) arasında seçim yapmak zorundalar..
Fas’tan Filipinler’e kadar büyük İslam ülkesi, uyanıp doğru seçimi yaparsa, o gün insanlık, İslam devletiyle yeni bir tarih dönemine, Diriliş Çağı’na girmiş olacak..
Dirilişimiz, İslam medeniyetinin ve yeni dünyanın inşasıdır..
http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/1215461-islam-devleti-ile-bati-arasinda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder