Sezai Karakoç "Bir toplumda, politika, kendi
alanının dışına taşmış, diğer bir değişle, araç olmaktan çıkıp amaç olmaya yüz
tutmuşsa, o toplum için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.. Eski Yunan,
Kartaca, Roma ve İslam tarihinde, bozuluşun şaşmaz ölçüsü olarak gözlemlenmektedir
bu.. Ağır kriz çağlarında politika, başlangıçta, her derdin çaresi gibi kendini
ileri sürmüş, fakat, kısa bir zaman sonra ortalığı toz duman eden bir anarşi ve
terör bulutuna sarmalanarak, ters bir tepkiyle, normal alanını da
yitirmiştir.." der.
İslam medeniyeti,
hakikate sadık kalmakla sorumlu tuttuğu bilgi, ekonomi ve politika güçlerine gösterdiği hedefler ve çizdiği alanla toplum için yararlı bir denge kurmuştur. İslam’da
hakikate sadık bilgi, nasıl Hıristiyanlıkta olduğu gibi ekonomik ve politik
güçleri elinin altına almak azgınlığından uzak tutulmuşsa, aynı şekilde politikanın
da faşizm ve sosyalizmde olduğu gibi bilgi ve ekonomi güçlerini kendine ram
etmekten men edilmiştir; İslam medeniyetinin uygun bulmadığı bilgi ve politik
güçlerin ekonomik gücün emrine girmesi de kapitalizmi doğurduğu çağımızda tecrübe
edilen bir gerçek.
İslam toplumu, son iki
asırdır politikayı her şey haline getirerek bozgununu yaygınlaştırıp
derinleştirmektedir. Aydın iktidar ilişkisi bakımından ele alınacak olursa;
aydının duruşunu koruyamayışı, politikanın eli altında kalışı, sonuçları
felaket olan ciddi bir çözülememiş sorundur. Politika, kabalaşarak ve
sertleşerek aydını ezerken kendi meşruiyetini de yitirir oysa.
Sürekli değişim
halinde olan bilgi, ekonomi ve politikanın, hiç değişmeyen, evrensel hakikate
uygun ve sorumlu hareket etmeleri, tarihin tanıklık ettiği gibi sadece İslam
medeniyetinde mümkün olabilmektedir. İslam’da bu üç güç, alanları sınırlı, işlevleri
tanımlı, sorumluluk yüklü, toplumsal işlevleri belli, medeniyeti ayakta tutan
toplumsal araçlarıdır. Bu üç güçten hangisi araç olmaktan çıkıp
amaçlaştırılırsa, o toplumu hemen bozmaya başlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder