1 Nisan 2015 Çarşamba

ŞİİRİN GÜCÜ Mustafa Yürekli






2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderini şiir belirleyecek demiştim; dediğim gibi oldu. Şiir, paranın, tankın ve tüfeğin zorbalığına meydan okudu ve kazandı..
Haziran ayı sonunda, bu köşede, yayınlanan “Katı kalpli politikacı..” başlıklı yazımı hatırlatmak isterim. Yahya Kemal’in“Bu iş yanlış oldu. İsmet Paşa, şiir yazmalı.. Ben de devleti yönetmeliydim. O zaman hiç olmazsa sadece şiir mahvolurdu.” sözünden hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin değerlendirmeler yapmıştım: Şiir ile politika ilişkisi konusu çok ilginçtir. Ucu, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şiir okuduğu için hapis yatmasına kadar gelir. Erdoğan, hala konuşmalarında şiir okuyor, her fırsatta şairlere selam çakıyor; şiire duyarlı bir politikacı, şiir okuru olarak tarihe geçti. Bu ülkede edebiyat muhaliftir. Başbakan Erdoğan şiir okuyarak kazanıyor seçimleri. Oysa siyasi rakiplerinin şiirle ciddiyeti fark edilir bir ilişkisi yok; seçim kaybetmelerinin nedeni, katı kalpli politikacı oldukları izlenimi vermeleri olabilir mi? Şiir, gönül adamlığının göstergesi çünkü..” demiştim.. Rakibi, çatı aday Ekmelettin İhsanoğlu’nun şiirle ilişkisine de dikkat çekmiştim: “Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı adayı olup da seçimi kazanırsa bunda şiir okurluğunun payı büyük olacaktır. Erdoğan, edebiyat severliğinden, şair çevresinden aldığı güçten mutlaka yine yararlanacaktır.. Peki muhtemel rakibi Ekmelettin İhsanoğlu’nun edebiyat severlik ve şiire ilgi bakamından Erdoğan’la karşılaştırılabilir mi?” Yazının seçim atmosferinde dikkat çektiğini bilmiyorum.
Öngörüm doğruydu: Ekmelettin İhsanoğlu, “Mehmet Akif babamın dostu..” diyerek girdi şiir alanına. Bu çıkış, Kenan Evren’in dedesinin hacı olduğunu ve babannesinin de namaz kıldığını söylemesine benziyordu. İstiklal Marşı’nı Çanakkale Destanı’yla karıştırması da işin tuzu biberi oldu. Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Akif’ten kimi dizeleri ve İstiklal Marşı’nın ilgili bölümünü okumakla da yetinmedi, mitinglerde İhsanoğlu’nun şiire yetersiz ilgisini eleştirerek en öldürücü darbeyi vurdu..Üstelik Recep Tayyip Erdoğan’ın şiir albümü vardı; 12 Aralık 1997′de Siirt’te halka hitaben yaptığı konuşma sırasında şiiri okuduğu için hapis cezasına mahkum edildi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine son verildi. Dolayısıyla Siirt’te şiir okuyup da cezaevine girerken hazırlamıştı o şiir albümünü. İşte bu şiir albümü, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Hızır gibi imdadına yetişti.. Okuduğu şiirlerden pek çok klip yapıldı. O şiir albümünden Sezai Karakoç’un çok sevilen ve ezbere okunan “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinin son bölümüyle bir tanıtım filmi bile hazırlandı. Bu şiirli tanıtım da seçimin kaderini belirledi. “Sevgili / En sevgili /  Ey sevgili / Uzatma dünya sürgünümü benim..” dizelerini dinleyip de  “Amin” diyenler azınlıktaydı.. 
Küçük Kaynarca Anlaşmasından beri milletimize toprak kaybetme korkusu yerleşti. 20 milyon metrekarelik vatan 800 kilometre kareye düşünce de kökleşti. Dünya güçleri, 1856 Paris Anlaşması’ndan beri “Topraklarını güvenceye almak için laikleşeceksin, sekülerleşeceksin, modernleşeceksin!” diyor. Tanzimat’tan beri milletimiz toprak kaybetme korkusundan laikleşme sıkıntısıyla baş etmeye çalışıyor. Bu yüzden milletin yanında olanları toprak kaybetme korkusundan, emperyalizmin uşaklarını da “Laiklik elden gidiyor..” ya da “İrtica hortladı..” teranesinden tanıyabilirsiniz..
12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yıldır şiir okuyarak milletimize “Yanınızdayım! İçinizden biriyim..” diyor. Dokuz seçimi oylarını artırarak kazandı.  Laikler, 1908’den beri iktidarda; devlet gücünü ele geçirmiş, para, tank ve tüfekle milletimizi modernleştiriyorlar. Türkiye’de Namık Kemal’den beri vatan sevgisi, özgürlük ve bağımsızlık tutkusu şiirle dile getiriliyor. Şiir, sevginin diliyle güçlü bir şekilde milletimizin emperyalizme karşı direnişine destek veriyor. Türkiye’de şiirin gücü, sadece sözün ya da güzelliğin etkisi değildir. Şiir, ülkemizde, toplumsal, siyasal ve tarihsel rol üstlenerek milli güç, mahşeri vicdan, milli irade haline gelmektedir.. Bu yüzden şiirin gücüne gerçek anlamda dayananları, milli duyarlılıkla siyaset yapanları milletimiz başına taç etmektedir. Milletimiz, dünyada büyük şiir birikimi ve dev şairleriyle temayüz etmektedir. İslam milletinden başka Mevlana, Yunus Emre, Fuzuli ve Sezai Karakoç çapında şairi olan bir millet yoktur. Milli Marşı şiir olan, İstiklal Marşı yazabilen başka millet yoktur bu yüzden.
Yahya Kemal’in “Bu iş yanlış oldu. İsmet Paşa, şiir yazmalı.. Ben de devleti yönetmeliydim. O zaman hiç olmazsa sadece şiir mahvolurdu.” sözüne dönecek olursak şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de işler düzeliyor.. Millet evlatları hem şiir yazıyorlar artık, hem de ülke yönetiyorlar.. Sezai Karakoç, İsmet Özel ve Mustafa Yürekli şiir yazıyor..  Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul Büyükşehir belediye Başkanlığı’ndan Başbakanlığa, oradan da Cumhurbaşkanlığı’na kadar çıkıyor. Bu durum normalleştiğimizi gösteriyor. Çünkü İsmet İnönü hiçbir zaman milli iradeye dayanarak, aldığı oyla Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olmadı, dünya güçlerinin toplum mühendisliğine taşeronluk yaptığı için o makamlara getirildi..
Şiir, mahşeri vicdanımız ve milli gücümüzdür. Siyaset de şiirle temellenince normalleşir, ekonomi de..  İslam milleti şiir okur yazar, Batı roman! Sezai Karakoç’u okuyup anlayan ve benimseyen aydınlara; akademisyenlere, sanatçılara, iş adamlarına ve siyasetçilere ihtiyacımız var.

http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/1191384-siirin-gucu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder