24 Şubat 2015 Salı

YENİDEN BAŞLAMAK

Her tür, her tip, her süre tarzını, biçimini deneyerek, Diriliş, 1992 Şubat’ında, haftalık formunda durmuştu. Aradan geçen 19 yıldan sonra, yeniden, teknolojik devrimin verdiği imkânla internet formatında meydana çıkıyor.
Bismillahirrahmanirrahim diyerek yeniden başlıyoruz. Bu, kimilerine imkânsız, bize de çok zor görünse de.
Allah isterse, dağlar devrilir dümdüz yol olur.
“Ölümden sonra diriliş” yolunun insanları olarak, yeniden başlamak, bizim için yolumuzun, işimizin bize dönük olgusudur.
Nasibimize düşen budur hep: gitmek, gitmek, sonra çarelerin tükendiği yerde durmak. Ve sonra, sanki hiç doğulmayacakmış gibi umutsuz ve karanlık devrelerden geçip Allah’ın bize nasip ettiği bir gün yeniden başlamak.
Yeniden başlıyoruz.
Uzun yıllar, yazıdan “söz”e, “konuşma”ya geçememiştik. Sonra da, “söz”de, “konuşma”da kaldık bir müddettir.
Şimdi, “söz”, “konuşma”, tekrar “yazı”laşacaktır. “Sanal” denilen bir âlemde de olsa.
Daha sonra, inşallah, “kâğıt”lı dönem de yeniden gelir.
Yeniden başlıyoruz. Ne kadar yayılmış olursa olsun, bize bağlayarak, daha çok da bağlamayarak ne kadar çok tezlerimize sahip çıkılırsa çıkılsın, zaman içinde, bir bozulma, soysuzlaştırılma riskini düşünerek, imkânlarımızı hesaba katmadan işe girişiyoruz.
Bu, bir açıdan, yeniden doğuş olacaktır. Bir açıdan, hatırlatış. Bir başka açıdan da, zaten var olanı güçlendirme.
Ruhta olanı daha somut ve reel hale getirme. Geçmişte bir bir ele aldıklarımızı yeniden ele alma, yeniden ortaya koyma, yeniden yorumlama.
Yeni yetişen nesillerle doğrudan yüz yüze gelme, birebir karşılaşma, aracısız kaynaşma.
Yeniden başlıyoruz. Her gün, sabah, taptaze doğan güneşten ve her gece “bir hilâl şeklinden yavaşça ve adım adım yürüyerek dolunay durumuna gelen billur aydınlığıyla görünen ay”dan ibret alarak yeniden başlıyoruz, medeniyetimizi araştırmaya, yeniden kavramaya ve ortama getirmeye, gücümüz yettiğince ve kuşkusuz Allah’ın izniyle ve lütfûyla ve yardımıyla.
Yeniden başlıyoruz. Saklanan hakikatleri gündeme getirmeğe, kırılan umutları canlandırıp yeşertmeye, umutsuzluk bulutlarını bir rüzgâr gibi silip süpürmeye, Altın Çağ meşalesini yüzyılın ufkunda yeniden ışıtıp yükseltmeye.
İslâm Coğrafyası, Büyük Harita önümüze bir kez daha açılmış oluyor.
Tarih, Büyük İslâm Milletinin tarihi, derinliklerinden uğuldayarak bize bir kez daha sesleniyor, bize mânevi desteğin en eşsizini veriyor.
Dağınık diriliş nesli, bir kez daha derleniş toparlanış sancağına kavuşuyor.


Varoluş duygusunu önemseyen ve toplumun geleceğinden sorumluluk duyan bir grup aydın, mevcut medya ortamından uzak kalmak için, Feraset Defteri'nde buluşmayı yeğlemektedir.

Düşüncenin, sanatın ve edebiyatın özerkliğini savunan, aydın duruşunu yaşamının odağında tutan ve metinlerini onur sorunu gören kalemlerin, bu özel buluşmayı topluma açarak Diriliş savaşımı vermektedir.   

Feraset Defteri, toplumların yükseliş dönemlerinde aydının duruşunun sağlam olduğunu, çöküş süreçlerinde de aydının tutum ve tavrının bozuluşunu ayırt edenlerin yeni adresidir diyebiliriz. 

BANA DERGİNİ SÖYLE




Mustafa Yürekli

Son zamanlarda kitapçılara az uğrasam da, her defasında, raflarında birçok  yeni çıkan kitap ve dergi görmekteyim. Bu, bir yönüyle sevindirici olsa da, içeriklerine bakıldığında, biraz daha temkinli olmayı gerektiriyor.  

Bazıları yayın anlayışlarından, kültür ve politika içinde alacakları konumlardan söz ederken, iddiasızlıklarıyla göze batıyor, bazıları da içerikleriyle hiçbir yakınlığı olmayan nitelikler ve hedeflere vurgu yapıyor. 

Sanki dergiler, çıkartanlara hizmetle yükümlüymüş gibi, aptal söylemlere, kendini bilmezliklere, çirkin dağınıklıklara, kör perspektiflere yer veriyor. Yazmanın sürükleniş haline gelmesi çok üzücü. 

Güncel politikanın şu veya burasına tutunarak asalakça hakikat parçacıkları arayanları bir yana, kimi de günlük hayatın savurganlığından destek alarak ve bunun yansıması olan dilin çöplüğünde geri-dönüşüm tesisleri kurmak için tezler öne sürmekte… Kalemin dili olsa da çağdaş kültür sanat çevrelerindeki ve yayın dünyasındaki komediyi bir anlatsa.. 

En kötüsü de politik beceriksizlikleri yüzünden yaşamın diri tarafında yer almayanların, hasta düştükleri zihinsel yatakta, hastalıklarını iyileştireceğine inandıkları kültüre umut bağlamaları. Kültür, hayatın ve tarihin önüne geçirilerek adeta dinleştiriliyor. 

Günümüzde, entelektüel sürünün artan niceliksel yoğunluğu hiçbir niteliksel etkinlik yaratmazken, gençler hakikate olan mesafelerini akademik-bilgiye olan yakınlıklarıyla ölçmekte. 

Bilmenin böylesine yerlerde süründüğü, düşüncenin politikaya kuyruk olduğu ve sanatın piyasaya düştüğü kötü günlerden geçiyoruz malesef. 

Genç olmak tek başına büyük bir hakikat iken, gençler ısrarla yaşamın -ihtiyarlaşmış- zenginlikleri için en ahmak biçimlere giriyor. 

Dergi boşluğu, komediyi trajediye çeviriyor; en hafif ifadeyle kültür sanat trajikomik bir hal alıyor.