6 Mayıs 2015 Çarşamba

DİRİLİŞ HAREKETİNİN DIŞINDA AMA NASILSA ".. DEVAMI" ÇİZGİ..




27 Mayıs 1960 askeri darbesine kadar Türkiye’de aydınlar iki kutup arasında ayrışmıştı.. Kemalist aydınlar, birinci, en büyük grubu oluşturuyordu; Batıcıydılar, iktidarı ve sistemi destekliyorlardı, dolayısıyla modernleşmenin öncülüğünü yapıyorlardı. Yerli duyarlığa sahip aydınlar da muhalif grubu oluşturuyordu; henüz İslamcı, milliyetçi ve liberal diye ayrışmamışlardı.

Zaten görünürlüğü yasak olan İslam’ı savunmak, Müslüman kimlikle kültür sanat ortamında arz-ı endam etmek, basında çıkmak, İslamcı bir kimlikle siyaset yapmak, fikir tartışmalarına girmek çok can yakıyordu. Mehmet Akif Ersoy maruz kaldığı baskıdan Mısır’a hicret etmiş, hasta olarak dönünce de ancak ömrünün son birkaç ayını İstanbul’da geçirmesine müsaade edilmişti. CHP diktasında susmaktan iyice bunalan Yahya Kemal, 27 Mayıs darbesinin yaklaştığını fark edince de 1958’de yurt dışına çıkmaya hazırlanırken vefat etmişti.

Ayrıca Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu dergisini çıkarmaya başladığı 1943’ten itibaren bu kıyımı yaşayarak Batıdan ithal sisteme ve Batıcı iktidara muhalefet ediyordu ve çevresindekiler de onun mücadelesinden ders çıkarıyorlardı. Her şeye rağmen Sezai Karakoç yanında dimdik durdu; mücadelesine omuz verdi ve varis oldu. Nüfus patlaması, göçler, büyük şehirlerde oluşan varoşlar, Anadolu esnafının cesaretlenmesi, insanımızın ceketini satıp çocuklarını okutma seferberliği sonunda üniversitelerde oluşan İslamcı gençlik Büyük Doğu cephesini güçlendirdi; ülkedeki İslam’la temellendirilmiş muhalefet 1945’ten itibaren Ankara’yı zorluyordu..

27 Mayıs darbesi sonrasında sol hareket siyasi arenaya alındı, ana akım muhalefeti etkisizleştirsin diye. sistem, solu dengelemek için 1970 sonrasında Necip Fazıl’ın çevresinde toplanarak mücadele eden Müslüman aydınların, siyasi hareketi başlatmalarına izin verdi. Böylece milliyetçiler solla sokakta silahlı çatışmaya girerek,  İslamcılar da üniversite kantinlerinde ve koridorlarında fikir tartışmaları yürüterek mücadele ederken, milletin evlatları teoride, söylemde ve pratikte farklılaştılar, iki uzlaşmaz akıma dönüştüler..

12 Eylül 1980 darbesine giden süreçte Müslüman aydınlar, üstad Necip Fazıl ile üstad Sezai Karakoç çizgisinden koparak kendi içlerinde de farklılaşmaya gitti. Milli Nizam Partisi’yle yola çıkan İslami hareket, MSP yapılanmasıyla Büyük Doğu, Diriliş çizgisinden Edebiyat ve Mavera kırılmalarıyla 70’lerin ortasında farklılaşmaya başlamıştı.. ANAP’tan AK Parti’ye varan süreçte, Refah Partisi, 12 Eylül’de kurulan ve 28 Şubat’ta yıkılan muvakkat bir köprü oldu.

AK Parti iktidarı dönemi, tam bir gaflet ve rehavet getirdi. Düşünce ve kültürde iktidar olunamadığı gibi iktidarın olanaklarından yararlanma adına ideallerinden, ilkelerinden ve ruhlarından da uzaklaştılar.Bugünden bakınca batıcı sistem, 50 yıllık bir planlamayla İslamla temellendirilmiş muhalefeti aşama aşama yıktı..

Günümüzde çok az sayıda Müslüman aydın  Diriliş düşünce çizgisini sürdürüyor. Sadece Diriliş hareketi başlangıçtaki safiyetini koruyor. 

İlginç olan Sezai Karakoç hayatta ve bir siyasi partisi var ama bazı aydınlar ve yayın organları, onun onayını almadan ve mücadelesine destek vermeden, hatta hareketinin dışına düştükleri halde Büyük Doğu ve Diriliş çizgisinin devamı olduklarını söylüyor.. 

İslami hareketin 1970 sonrasındaki yarım asırlık süreçte geçirdiği dönüşüm masaya yatırılmak zorunda., Milli Görüş partileri, Edebiyat ve Mavera kırılmaları,  DP, ANAP ve AK Parti çizgisi, İslamcıların nasıl liberalleştirildikleri anlaşılmadan, geçmişle hesaplaşmadan geleceği konuşmamız ve doğru planlamamız mümkün değil..


Gelecek ancak Diriliş Hareketi üzerine kurulabilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder