9 Mart 2015 Pazartesi

ULU EFSANE Mustafa Yürekli









Yaşar Kemal, sessizce aramızdan ayrıldı. Bir ay hastanede, yoğun bakımda kalarak dostlarını, sevenlerini adeta vedalaşmaya ve yokluğuna hazırladı. Şimdi yas zamanı. Bu, hem Anadolu’nun, hem de edebiyatımızın yası.

Orta okuldan terk, “romancı olan ilk köylü” yazarımızdı. Nadir Nadi’yle görüşüp iş istemek için bir ay kapısında bekleyen o yoksul gencin aklındaki neydi? Niçin yazarlığa böylesine istekliydi? Yıllar boyu Torosların köylerini, Çukurova’yı, Anadolu’yu karış karış gezip halk hikayelerini, yaşanmış olayları, türküleri, ağıtları, tekerlemeleri ve manileri kağıda geçiriyor.. Anadolu’nun sesini hiçbir karşılık beklemeden kağıda geçerken amacı neydi? 

Bu topraklardaki bastırılmış nice isyanın, bitmeyen direnişlerin, ezilmişlerin, sömürülenlerin, hakkı yenilmişlerin ve yoksulun ahını niçin umursadı? Kesilen ormanların, kökü kurutulan çiçeklerin, soyu tüketilen kuşların ahını?  

Toprak ah ettikçe, orman ah ettikçe, ağaç ve kuş ah ettikçe, insan ah ettikçe, sanki o ah gidip Yaşar Kemal’i buluyor, onun kaleminden kağıda akıyordu. 

Acı, bilinçten geçince, yaşama sevincine, yıkılan medeniyetimizin savunmasına, iradeye ve dirence dönüşecekti.. Kağıttan akan sorunlar, topluma diriliş, kendini yenileme fırsatı verecekti.

Bir efsanenin peşindeydi. O anlattığı efsanelerle, anlatılamayan efsaneye vurgu yaptı. Tabiatı, toplumu ve insanı kucaklayıp dünyadaki yerine koyan o ulu efsaneye çağırıyordu her kitabı..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder