24 Şubat 2015 Salı

BANA DERGİNİ SÖYLE




Mustafa Yürekli

Son zamanlarda kitapçılara az uğrasam da, her defasında, raflarında birçok  yeni çıkan kitap ve dergi görmekteyim. Bu, bir yönüyle sevindirici olsa da, içeriklerine bakıldığında, biraz daha temkinli olmayı gerektiriyor.  

Bazıları yayın anlayışlarından, kültür ve politika içinde alacakları konumlardan söz ederken, iddiasızlıklarıyla göze batıyor, bazıları da içerikleriyle hiçbir yakınlığı olmayan nitelikler ve hedeflere vurgu yapıyor. 

Sanki dergiler, çıkartanlara hizmetle yükümlüymüş gibi, aptal söylemlere, kendini bilmezliklere, çirkin dağınıklıklara, kör perspektiflere yer veriyor. Yazmanın sürükleniş haline gelmesi çok üzücü. 

Güncel politikanın şu veya burasına tutunarak asalakça hakikat parçacıkları arayanları bir yana, kimi de günlük hayatın savurganlığından destek alarak ve bunun yansıması olan dilin çöplüğünde geri-dönüşüm tesisleri kurmak için tezler öne sürmekte… Kalemin dili olsa da çağdaş kültür sanat çevrelerindeki ve yayın dünyasındaki komediyi bir anlatsa.. 

En kötüsü de politik beceriksizlikleri yüzünden yaşamın diri tarafında yer almayanların, hasta düştükleri zihinsel yatakta, hastalıklarını iyileştireceğine inandıkları kültüre umut bağlamaları. Kültür, hayatın ve tarihin önüne geçirilerek adeta dinleştiriliyor. 

Günümüzde, entelektüel sürünün artan niceliksel yoğunluğu hiçbir niteliksel etkinlik yaratmazken, gençler hakikate olan mesafelerini akademik-bilgiye olan yakınlıklarıyla ölçmekte. 

Bilmenin böylesine yerlerde süründüğü, düşüncenin politikaya kuyruk olduğu ve sanatın piyasaya düştüğü kötü günlerden geçiyoruz malesef. 

Genç olmak tek başına büyük bir hakikat iken, gençler ısrarla yaşamın -ihtiyarlaşmış- zenginlikleri için en ahmak biçimlere giriyor. 

Dergi boşluğu, komediyi trajediye çeviriyor; en hafif ifadeyle kültür sanat trajikomik bir hal alıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder